Azerbaycan’ın Karabağ’da 30 yıllık Ermenistan işgaline son vererek zafer kazandığı savaşta şirketinin ambulanslarını orduya tahsis eden ve kendisi de ambulanslardan birinde şoförlük yapan holding sahibi Ehtiram Guliyev ve aynı şirkette çalışan Nesimi Paşayev, çok sayıda yaralıyı zor şartlar altında hastaneye ulaştırdı.
Anadolu Ajansının (AA) “Azerbaycan’ın Karabağ zaferi” konulu üç bölümlük dosya haberinin üçüncü bölümünde, savaşta gönüllü olarak ambulans şoförlüğü yapan, hizmetleri dolayısıyla Azerbaycan Savunma Bakanlığınca “Vatan Savaşı” madalyasıyla ödüllendirilen Ehtiram Guliyev ve şirketin Halkla İlişkiler Müdürü Nesimi Paşayev’in anlattıklarına yer verildi.
Ehtiram Guliyev, inşaat sektöründe faaliyet gösteren holdingin sahibi olmasına rağmen savaşta orduya tahsis ettiği ambulanslarından birinin şoförlüğünü yaptı. Savaşta, şirkete ait 4 ambulansla, aralarında hemşire ve doktorların da bulunduğu 15 personel görev aldı.
44 gün boyunca sıcak çatışmaların yaşandığı bölgelerden yaralı askerleri hastanelere taşıyan Guliyev, savaşın ilk günü orduya katkıda bulunmak için şirketlerine ait 4 ambulansı Azerbaycan Savunma Bakanlığının emrine verdiklerini, kendisi ve şirket çalışanları arasından seçilen 4 kişinin de savaş süresince bu ambulansları kullandığını belirtti.
Guliyev, çok sayıda yaralı taşıdıklarını ifade ederek, yaralı bir askerle yaşadığı anıyı şöyle anlattı:
“İşgalden kurtarılan Gubadlı’daki sahra hastanesine yaralı getirilmişti. Gencecik bir çocuktu. Gözlerinde hayat aşkı vardı fakat bacakları yoktu. Top atışı nedeniyle bacaklarını kaybetmişti. Hemen ameliyata alındı. Ameliyat sonrasında onu yakındaki hastaneye taşıma talimatı aldım fakat komutana onu Bakü’ye götürmek istediğimi söyledim. Bakü’nün olanakları daha fazla olduğu için yaralıyı oraya ulaştırmak istedim. Önce müsaade etmediler çünkü sıcak çatışmalar devam ediyordu. Sonunda müsaade ettiler. Yola çıktık. Yolda yaralı asker uyandı ve babasıyla konuşmak istediğini söyledi. Cep telefonumu verdim, babasını aradı. Babası ‘Nasılsın oğlum’ deyince, ‘Bomba gibiyim baba’ diye yanıt verdi. İlk kez bir yolun deniz dalgası gibi dalgalandığını gördüm. 18 yaşındaki bir insanın bu durumdayken babasına o şekilde yanıt vermesi beni derinden sarstı. Hastaneye ulaştırdık. Kendisi bugün de hayatta.”
Bazen ambulansla bir değil 5-6 yaralı taşıdıklarını dile getiren Guliyev, “Kenardan yarası hafif gözüken fakat iç kanaması olabileceğinden şüphelendiğimiz bir asker götürüyordum. Yanımda oturuyordu. Doktorlar, hastaneye varır varmaz acilen MR çekilmesi gerektiğini ve yol boyu onu konuşturmak gerektiğini söylemişti. Yol boyunca konuştuğum o asker, ‘Allah’ım, ne olur arkadaşım yaşasın’ diye durmadan dua ediyordu. Kendisi bu haldeyken arkadaşını düşünen askeri olan bir ordu yenilmezdir. Yaralı asker, ‘arkadaşım’ dediği askerle de savaşta tanışmıştı. Maalesef yaralı askerin arkadaşının şehit olduğunu öğrendik.” şeklinde konuştu.
“18-20 yaşındaki gençler bize hayat dersi verdi”
Guliyev, orta yaş insanlar olarak önceleri gençlerden hep şikayetçi olduklarını kaydederek, “Sorumsuz olarak gördüğümüz gençler 44 günlük savaşta bize ders verdi. Onlarda bu kadar vatan sevgisi olduğunu düşünmüyorduk. Biz gençlere yeterince vatan, millet, devlet anlayışlarını aşılayamamışız diye düşünüyorduk. Fakat 18-20 yaşındaki gençler, bize hayat dersi verdi. Vatanlarını ve devletlerini ne kadar sevdiklerini gösterdiler.” ifadelerini kullandı.
“En ağır yaralılar bile, ‘Arkadaşlarımız mevzide, onları bırakamayız’ diyorlardı”
Nesimi Paşayev de savaş döneminde ambulans şoförlüğü yaptı.
Paşayev, tanımadıkları bir bölgede şoförlük yapmanın zorluğuna dikkati çekerek, “Bölgeyi tanımıyorduk, yollar çok kötüydü. 90 kilometreyi 3 saatte gidebiliyorduk. Işıklandırma yoktu fakat tüm bu zorlukları aşmamızın bir nedeni vardı çünkü tüm Azerbaycan savaşıyordu. Biz de kendimizi asker olarak görüyorduk.” dedi.
Hem askerlerin hem sivillerin zafere ulaşmak için ellerinden geleni yaptığını vurgulayan Paşayev, “Yaralılar hastaneye gitmek istemiyordu. En ağır yaralılar bile, ‘Arkadaşlarımız mevzide, onları bırakamayız, dönmemiz lazım’ diyorlardı. Doktorlar yaralıları tedaviye ikna etmek için çok uğraşıyordu.” diye konuştu.
Paşayev, taşıdıkları yaralıları kendi kardeşleri ya da evlatları olarak gördüklerini belirterek, “Bacağından yaralı bir askeri zorla ambulansa bindirdiler. Yolda telefonumu verdim, annesini aradı ve ‘Annecim, merak etme her şey yolunda’ dedi. Askerlerin bu şekilde moralli olması çok muhteşemdi.” ifadelerini kullandı.