Bahçeli’nin TRÇ önerisi gündemde: ABD ve İsrail’e karşı açık kart

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, geçen günlerde İsrail’e karşı Türkiye-Çin-Rusya ittifakı önerisinde bulundu. Bahçeli, Kudüs’ün önemini vurgulayarak, “Kudüs düşerse Ankara kaybeder, İstanbul kavrulur” dedi. Söz konusu durumu gazete köşe yazarları kaleme aldı. Bahçeli’nin “TRÇ” ismini verdiği ittifakı kaleme alan yazarlardan Aydınlık Gazetesi yazarı Fikret Akfırat, “Savaş tehdidini bertaraf edecek en kuvvetli ittifak” diyerek şunları yazdı:

“Bahçeli’nin de vurguladığı üzere, son iki yıldır toplanıp kınama bildirileri ilan etmekle İsrail saldırganlığı durdurulamıyor. Dahası bu süreç boyunca, İsrail, arkasındaki Atlantik iradesinin desteğiyle doğrudan askeri müdahale alanını genişletti. Gazze ve Filistin’in tamamından sivillere yönelik soykırımı yoğunlaştıran İsrail, Lübnan, Suriye, Yemen ve İran’a, en sonunda Katar’a saldırdı. Hep vurguluyoruz, bir daha belirtelim: İsrail’in bu ülkelere karşı sürdürdüğü savaş, dünya ölçeğinde daha geniş ölçekli bir mücadelenin parçasıdır. Dünya çapında bir cepheleşmenin sonucudur. ABD içindeki küreselleşmeci savaş kliği ve dünyadaki müttefikleri, yani Atlantik İttifakı bir yandadır. Bu cephe, Atlantik hegemonyasının gerileyişini durdurmak, gelişen dünya ülkelerinin yeni bir dünya düzeni oluşturmalarını engellemek için istikrarsızlık ve savaşı dayatmaktadır. Diğer yanda ise Türkiye, Rusya, Çin, İran, Filistin, Suriye, Irak ve diğer gelişen dünya ülkeleri vardır. Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz’den Güney Çin Denizi’ne ve Tayvan Boğazı’na uzanan çok geniş bir hatta, Suriye’de de, Ukrayna’da da, Libya’da da, dünyanın dört bir yanında aynı cepheleşme söz konusudur. Bu cepheleşmede Türkiye, doğal müttefiki olan diğer ülkelerden farklı bir konumda yer alıyor. Bir ayağı Batı’da, NATO üyesi olan Türkiye, Rusya, Çin, İran gibi ülkelerden farklı olarak açıktan tehdit olarak konumlandırılmıyor. Buna karşın, son dönemdeki esas mücadelenin Türkiye’nin üzerinde yoğunlaştığı, görülüyor. Türkiye, askeri ve ekonomik kuşatmayla Atlantik sistemi tarafından teslim alınmaya çalışılıyor.

SAVAŞ TEHDİDİNİ BERTARAF EDECEK EN KUVVETLİ İTTİFAK

Bahçeli’nin Türkiye-Rusya-Çin ittifakı önerisini yapmasına neden olan arka plan budur. Türkiye’nin milli güvenlik çıkarları ile ABD önderliğindeki Atlantik İttifakı’nın hedefleri arasında uzlaşmaz bir çelişki vardır. Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasında, terörsüz Türkiye sürecinin başarıya ulaşmasında, Batı Asya ülkeleri arasında işbirliği çabasında Türkiye’nin karşısına hep aynı engel çıkmaktadır. Ya Atlantikçilerin dediği olacaktır ya da Türkiye’nin. Bu nedenle, Türkiye’nin kendisiyle aynı tehditlerin hedefi olan devletlerle bir ittifak kurması elzemdir. Türkiye’nin Rusya ve Çin ile kuracağı ittifak, Atlantik cephesini geriletecek, savaş tehdidini bertaraf edecek en kuvvetli birikimi oluşturur. İşin özü budur”

“ABD’YE İKAZ”

Yeni Şafak Gazetesi yazarı Nedret Ersanel ise söz konusu çağrının ABD’ye ikaz niteliğinde olduğunu vurgulayarak şunu kaydetti:

“MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin bu açıklamaları, az-buz mesaj taşımıyor… Zaten alenen yazıyor, muhatabı ABD ve İsrail’dir. Hatta daha çok ABD. ‘Sabrın tükendiği, Türkiye’yi kaybedersiniz’ ikazının yapıldığı bir çıkış olarak almamızda sakınca yok…

İsrail kanlı saldırganlığının Türkiye ve tüm bölge ülkelerine yönelik genişlemesi kuşkusuz Suriye’yi de kapsıyor, bölüyor, terör örgütü SDG/PKK’ya ‘hayata tutunma’ desteği veriyor…

Fakat, ABD’ye Çin-Rus kartını göstermek, barındırdığı ve çağrıştırdığı anlamlar üzerinden yürünürse; çok kutuplu dünya çatışmalarının yaşandığı dünyada, Batı’nın önce Rusya ama asıl Çin üzerine kurduğu düşmanlığın tarafı olabiliriz anlamına geliyor. Tabii zımnen BRICS, ŞİÖ gibi uluslararası kutup örgütlerini de akla getiriyor…

Devlet beyin açıklamalarında benim ilgimi çeken şu; önce “TRÇ ittifakı” kısaltmasını kullanıyor Sayın Bahçeli ve sonra şöyle diyor; “TRÇ ittifakının da; Türkiye, Rusya, Çin’den müteşekkil olması arzu ve önerimizdir”…

Yani, köşeleri belli ve sınırlı bir üçgenden bahsediyor; Türkiye-Rusya-Çin ittifakını, bağ kurulabilecek politik ve uluslararası parçalarından yalıtıyor! İran’ı katmıyor, Kuzey Kore’yi veya Belarus’u almıyor. Bu anlamıyla stratejik ama jeopolitik olmayan bir kart açıyor, ABD ve İsrail’in tam karşısına yerleştiriyor…

Üçgenin içinde kalan bölge de ilgi alanına giriyor ve Ortadoğu’da ABD’nin, haliyle İsrail’in tek başına at koşturmasını sorun olarak teşhis edip, diğer iki süper gücü de buraya davet edebileceğini, kapıyı açarak yollarını kolaylaştırabileceğini ima ediyor…”

ANKARA TUTARLI OLMALI

Sabah Gazetesi yazarı Okan Müderrisoğlu ise Türkiye’nin AB, NATO, Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS ile ilişkilerini eş zamanlı yürütmeye çalışırken söz konusu önerinin bu ilişkilerde de kendini göstermesi gerektiğini belirterek şunu kaydetti:

“MHP Lideri Devlet Bahçeli özgün bir siyasetçi. Cumhur İttifakı’na bağlılığını en güçlü biçimde ilân ettiği kadar, MHP’nin müstakil siyasi kimliğini de vurgulayan çıkışlarından asla vazgeçmemekte. Devlet Bey’in,”son anda akla gelen cin fikirlerle değil de” bir şekilde, bir tarihte üzerinde çalışılmış muhtelif proje veya modelleri güncelleyerek ifade ettiği anlar oluyor. Bu önerileri, çoğu zaman bölgesel ve küresel süreç okumalarından kaynaklanıyor, hatta kurt kapanını kırmayı amaçlıyor.

Sn Bahçeli, önceki gün yaptığı yazılı açıklamada, “Dünyaya meydan okuyan ABD-İsrail şer koalisyonuna karşı akla, diplomasiye, siyasetin ruhuna, coğrafi şartlara ve yeni yüzyılın stratejik ortamına en uygun seçenek ‘TRÇ’ ittifakının inşa ve ihya edilmesidir. TRÇ ittifakının ‘Türkiye, Rusya ve Çin’den müteşekkil olması arzu ve önerimizdir” dedi.

Bu stratejik bileşim elbette üzerinde durulmayı hak ediyor. Ancak formülü değerlendirmeden önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, İsrail- Filistin bağlamındaki tarihi tutarlığını hatırlamak, 23 Eylül 2025’te, BM 80. Genel Kurulu’ndaki hitabının içeriğine de odaklanmak gerekiyor. Erdoğan, kıdemli lider olarak BM kürsüsünden 15. kez dünya kamuoyuna seslenecek. Cumhurbaşkanımız BM konuşmaları şimdiye kadar, çatırdamakta olan küresel sistemi sorguladığı gibi alternatif çözüm önerileriyle de çok ses getirdi.

Örneğin 2013 yılında, BM Güvenlik Konseyi’ndeki karar verici 5 ülkeyi ve tutarsızlıklarını kastederek, “Dünya 5’ten büyüktür” söylemi ile dikkati çekti. Erdoğan daha sonra bu söylemini, “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” başlığı altında kitaplaştırdı, görüştüğü tüm liderlere ve global yatırımcılara bizzat verdi.

25 Eylül 2019’daki “haritalı konuşması” da ezber bozan nitelikteydi. Erdoğan, dünyada adaletsizliğin en çok yaşandığı yerlerden birinin, İsrail işgali altındaki Filistin toprakları olduğuna değinerek şunları kaydetmişti:

“… Merak ediyorum bu İsrail neresidir, acaba bu İsrail’in toprakları nereleri kapsıyor, 1947’de İsrail neresiydi, bunun ardından acaba 1949, 1967’de İsrail neresiydi ve şu anda İsrail neresi?”

Cumhurbaşkanımız, 24 Eylül 2024’te BM 79. Genel Kurulu’ndaki konuşmasında da uluslararası topluma, İsrail’in saldırılarına karşı durma çağrısında bulunmuş ve “Filistin’i tanımayan devletleri, tarihin doğru tarafında yer alarak Filistin devletini tanımaya davet ediyorum” demişti.

Ve o iki kritik gün…
22 Eylül pazartesi…
Suudi Arabistan ve Fransa’nın eş başkanlığında New York’ta yapılacak “İki Devletli Çözüm Konferansına” Türkiye aktif katılım sağlayarak tam destek verecek.

23 Eylül Salı…
Erdoğan BM Genel Kurulu’nda, yine Filistin’in sesini yankılandıracak. Ayrıca… BM üyelik koşullarını açıkça ihlal etmesi ve BM kararlarını sürekli çiğnemesi karşısında İsrail’in, BM üyeliğinin askıya alınmasını gündeme getirecek.

Hal böyle iken Sn Bahçeli’nin önerisine dönecek olursak…
Her şeyden önce Türk dış politikası; hak, alâka ve milli menfaatlerin korunması için çok merkezli ve dinamik uluslararası ilişkiler üzerinden yeniden yapılanıyor. Ankara’nın; AB ve NATO yanında, birbirine rakip hale getirmeksizin Şangay İşbirliği Örgütü ve BRICS’teki temsilini bu gözle de görmek gerekiyor.
Çin ve Rusya’ya gelince…

ABD ile sorunlu ilişkilerini düzelttikleri gün, Washington’la işbirliğine mi yönelirler yoksa çok kutuplu dünya yolunda yeni güç merkezleri inşa etmeyi mi tercih ederler, belli değil! Bu ikilem netleşene kadar Türkiye’nin, BM Güvenlik Konseyi’nin iki büyük devleti ile temaslarını yoğunlaştırmasında yarar olduğu gibi mutlak olarak bu iki eksene çok yaslanmamasında da yarar var.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir